Mutlu Olmaya Çalışmak Mutsuzluğu Doğurur
Mutlu olmaya çalışmak mutsuzluğu doğurur. Mutluluk sürekli olarak mümkün müdür? Kısa cevap değildir! Mutluluk aramak sadece mutsuzluk getirir. Çünkü mutluluk bir ana aittir ve çoğu kişi hata ile bu kavramı bir şeye veya kişiye bağlı olarak sağlamaya çalışır. Yani dışarı koşullarda arar. Oysa ki ne mutluluk, dahası haz kavramı endustriyelleşmeyle 1900lerden bu yana satılan en büyük yalandır.
Mutluluk temel olarak ani gelişen bir süpriz sonucunda haz merkezlerinin uyarılmasından başka bir şey değildir. Buna genellikle dopamin veya serotonin reseptörleri neden olur. Uzun bir sürece yayılmaz. Örrneğin çocukluğunuzdaki 3 aylık lise tatillerinizi düşünün, hangisinde 3 ay mutlu olduğunuzu hatırlıyorsunuz ama eminim ki karne hediyesi olarak bisiklet veya iphone gelmesinin size tattırdığını o hazzı hepiniz hatırlıyorsunuzdur. Cümlenin kendisine ve hissettiğinize dikkat edin. Olay tamamen bir “an” ile ilgilidir. İyi hatıralar sizde mutluluk yaratır. Oysa ki temmuz 20’de ne yapmıştınız diye sorsam 25inden farkı yoktur.
Daha farklı bir örnek verelim, mesela sevgilinizle 1-2 ay görüşemediniz, onu ilk gördüğünüzde büyük bir özlemle çok mutlu olursunuz, çünkü dopamin reseptörleriniz çıldırır ama sonraki hafta gördüğünüzde benzer yükseklikte mutlu olmazsınız ama tabii ki iyi hisseder, onunla vakit geçirirken belli seviyede mutlu olursunuz. Özellikle belirtmem gerekir ki sevgi, aşk, mutluluk, iyi hissetmek, yüksek haz, huzur farklı kavramlardır fakat çoğu kişi tarafından karıştırılır.
Mesela uyuşturucu kullanan bireyleri düşünün, ilk seferde çok zevk alırlar, çünkü kimyasal reseptörleri çok fazla uyarır fakat bir süre sonra bir şey hissetmezsiniz. Hatta almadığınızda kötümserleşirsiniz, mutsuz olursunuz. Tekrar kullandığınızda ise ancak standart bir moda yükselirsiniz, ilk seferki gibi haz duyamazsınız ve bence mutluluğu çok iyi örnekleyen bir durumdur. Yani madde ile bile sürekli olarak mutluluk merkezlerini uyaramazsınız ancak antidepresan kullanarak daha aktif hale getirebilirsiniz.
Mutsuzluk mutluluğun tersi midir?
Ayrılık, kötü iş veya sevdiğiniz birinin kaybı gibi önemli bir olay yaşadığınızda yas süreci geçirir bazen de major depresyon geçirirsiniz. Bu esnada en sevdiğiniz işler bile keyifsiz gelir. Sizi mutlu eden bir şeyler yaparak modunuzu değiştiremezsiniz. Demek ki mutsuzluk, mutluluğun tersi değildir ve devamlı mutlu olmaya çalışmak mutsuzluğu doğurur.
Anti depresanlara da baktığımız zaman, SSRI tipinde olanların serotonin geri beslemesini düzenlediğini ve sizin daha fazla sinyali toplamanıza sebep olacak şekilde yapılandırıldıklarını görüyoruz. Yani mutsuzluk esnasında sinirler arasında üretilen sinyalleri toplayamıyorusunuz, reseptörler körleşiyor. Bunu düşüncelerle uyarmanız oldukça güç ve bu ilaçlar size yardımcı oluyor. Bu mekanizma bile bize mutluluğun bir ana ait olduğunu anlatıyor. O an da reseptörlerin uyarıldığı an.
Mutluluk dopamin, serotonin gibi transmitterlerle ilgili bir kavram ve anlık bir süreci kapsıyor. Mutsuzluk ise belli sürece yayılan ve bu durumun gerçekleşmediği anda kolayca ortaya çıkabilen bir kavram ve bakıldığında mutsuzluk güçlü, mutluluk ise güçsüz bir duygu.
Schopenhauer bunu şöyle açıklar: “Haz negatif, acı ise pozitif bir kavramdır.” Yani acı duyumsanabilir, belli süreceye yayılan, kolay geçmeyen belirgin bir duygu durumuyken, haz zayıf bir duygudur ve anı kapsar. Bu sebeple de der ki pozitif bir kavram, negatif bir kavramla yok edilemez.
Aristoteles da bu konuyla ilgili olarak daha ilk çağ da şunu diyor:
“Akıllı insan hazzı değil, acısızlığı hedefler.”
Hatta hocası Platon da şöyle demiştir:
“Hiçbir insani şey uğrunda büyük gayrete değmez.
Acıdan kurtulmak için ne yapmalıyız?
Burada mutlu olmaya çalışmak yerine acımızla yüzleşmemiz gerekir. Bizi kötü hissettiren süreci içsel olarak çözebilmeliyiz, bilişsel-davranışçı terapi yöntemleri yazarak kendimize anlatmamız gerektiğini ve davranış-düşünce-duygu üçgeninin birbiriyle bağlantılı olduğunu savunur. Bunu ayrılık acısı yazımda anlatmıştım.
Bunu yapmak yerine mutlu olmaya çalışırsanız Freud’un bahsettiği gibi savunma mekanizması yaratarak acılarınızı, acı çekmemek için bilinçaltına atmış ve doğal olarak atlatamamış olursunuz. Örneğin sevgilinizden ayrıldınız diye hemen başka biriyle olursanız kendinizle yüzleşemez ve bu savunma mekanizması yüzünden acı çekmeye devam edersiniz.
Huzur mu mutluluk mu?
İnsanlar genelde mutluluğu kafalarının bir şeye takılmaması olarak yanlış isimlendirir. Örneğin işten geldikten sonra rahat olmak ister, yatağa yattığım anda uyumak ister, dertlerinden kurtulmak ister, kitap okurken sadece kitaba odaklanabilmek ister. Bunların hepsi huzurla ilgilidir. Cümlenin kendisinde bile “dertlerinden kurtulmak” geçiyor. Aristoteles’in dediği gibi acıdan kaçmak size huzuru getirecektir.
Özetle;
Mutlu olmaya çalışmak mutsuzluğu doğurur. Mutluluk kovalanmaz, mutlu olunur. Eğer hayatınızı haz peşinde koşarak harcarsanız burada da bahsettiğim gibi sadece mutsuz olursunuz.
Yazının başlığına bakar bakmaz Schopenhauer’den alıntı bulacağımı biliyordum :). Sıkı bir Schopenhauer hayranıyımdır, olur da bu yazıyı okuyup ileri okumayı düşünenler olursa Schopenhauer’in mutlu olma sanatı’nı (can yayınları) okuyabilirsiniz, diğer eserleri de çok iyidir.Bir de şuna değinmek isterim ki Sokrates’de Aristoteles’den çok farklı düşünmez aslında.Esas mutluluğun bilgi olduğunu (eudaimonizm) söyler,… Read more »
Bu düşünce Stoa’nın temeli. Nietzche, Schopenhaue ve hatta nicesi benzer düşünce üstünden kendini gerçekleştirmiş.
“Yaşam Bilgeliği Üstüne Aforizmalar” kitabını özellikle öneririm. Sanırım Mutlu Olma Sanatı da o kitaptan pasajlar içeriyor. Yine Seneca – Mutlu Yaşam Üzerine isimli eseri öneririm.
Ben hep derim “Mutluluk dediğin şey 1-2 saniye süren bir şey. Günün geri kalanında her zamanki haline dönersin” diye. Aslında “Hiçbir şey kalıcı değildir” sözü, mutluluğun sadece birkaç saniyeden ibaret olduğunu açıklar nitelikte. Ben olaya aslında biraz da Stoacı tarzda yaklaşıyorum. “Negatif resmetme” diye bir pratik vardır stoacılıkta. “Elimdeki sahip… Read more »
Merhaba. Bir yıldan uzun süredir hayata dair umudumu kaybetmiş durumdayım. İlk başlarda aşırı yorgunluk, sürekli üzgün ve bitik olma hali gibi durumlar varken bu zamanla kayboldu ama o bitikliği yine de içimde hissedebiliyorum. Eskiden karşıma çıkan her sorunu, mücadele edilmesi gereken bir düşman olarak görürken şu anda mücadelenin anlamsız olduğunu… Read more »
Sonuçlardan çok nedenleri önemli. Hayatında mücadele edecek bir sebep neden bulamıyorsun? Büyük bir acı mı yaşadın? Belki kronik depresyon sahibi olabilirsin, psikiyatriste gitmen yararlı olabilir, uygun bir ilaç nörotransmitterlerini düzenleyerek seni iyi hissettirebilir.
Daha önce hayata dair bütün motivasyonumu “hırs” üzerine kurmuştum. Önemsediğim bir konuda benden iyi olan birisini gördüğüm zaman ateşlenen bir hırs vardı. Sonra bir an kafama tak etti ve bu hırsın kölesi olduğumu fark ettim. Kendi içimde kurduğum üstünlük yarışının saçmalık olduğunu fark ettim yani. Bu aslında güzel bir şey… Read more »
Hocam merhaba, otistik ve aspergerli erkekler için verebileceğiniz tavsiyeler var mıdır acaba?
Mutluluktan ziyade riske de değinilmeliydi bence. Risk mekanizmasının beyinde nasıl çalıştığını merak ediyorum, mutlulukla paralel mi? Mesela adam da deli cesareti var kralına boyun eğmiyor neden bir insan böyle olur ya da nasıl böyle olabilir? Testosteronla mı dopaminle mi alakalı? siz daha iyi bilirsiniz cidden merak konusu.
Mutluluk bir sonuçtur neden değildir. Cesaret ve rekabet testosteronla da ilişkili. Risk alabilen ve hiyerarşiyi fark eden kişilerin testosteronu daha yüksek oluyor. Bu yoksa eşitlikçi olunuyor Örneğin yüksek testosteron sahibi kişiler genelde kapitalizme daha yatkın ve hatta yüksek kas oranına sahip oluyorlar. Olay tabii sadece hormonal değil, karakter, yetiştiriliş tarzı… Read more »
Mesela bir arkadaşımı tanıyorum. Aşırı cesur söz konusu ailesiyse ölümden bile korkmuyor. Bu adamın beyniyle bizim beynimiz arasındaki fark ne? Neden böyle düşünüyor neden böyle kafaya giriyor? Kimseye alt koyamıyor? Enteresan değil mi niye insan bu kadar risk alsın ki?
Abi cevap atmamışsın, ciddiye almadın sanırım.