Maskülenite Krizi ve Radikalleşmeşler

Maskülenite Krizi ve Radikalleşmeşler

Maskülenite krizinin temeli erkeklikle ilişkili her şeyin küçümsenmesi ve cinsiyetler arası hiçbir farkın olmadığı propagandasının yapılmasına dayanır.

Gün sonunda kendini ifade edemeyen erkekler, bir şeylerin hatalı olduğunu bilir ama anlayamaz. Öfke ve nefret dolar. Kendini ifade edebileceği bir şeyi bulur ve bunu radikalleştirir. Burada günümüze göz önünde bulunan redpill’dir. Maskülenite gerçekleşmezse yanlış da olsa kendini ifade edecek bir yol mutlaka bulur.

Psikologlar dahil günümüzde aldıkları eğitim nedeniyle bunu bastırmaya ve erkeklerin duygularıyla düşünmesini öğütlemektedir. Bu tamamen yanlıştır. Evet tabii ki duygularımızı de işin içine alacağız ama bununla düşünmeyeceğiz.

Artan Aşırı Sağ

Kriz, gün sonunda radikalleşmelere yol açar. Hatta ilginç bir istatistik olarak 90lardan sonra özellikle kadın-erkek arası uçurum, göç dalgası ve sığınmacı istilası ile çoktan sönmüş olan aşırı sağ dediğimiz üstünlükçü akımlarda ekstrem bir artış görülmüştür. 2. dünya savaşında yok olan birçok akım parlamıştır. Bu akım özellikle google tarafından banlanıyor ve bastırılıyor, ona rağmen “sağ” ve “aşırı sağ” diyebileceğimiz kişiler İtalya, Fransa, İngiltere, ABD’de meclise ve yönetime bu tarz insanlar yoğun şekilde girmeye başladı. Twitter’ı Musk aldı mesela, o da bireyci ve özgürlükçü biri.

Ben de kendimi sağ olarak tanımlayabilirim ama sağ daha bireyci, özgürlükçü, kapitalist, hiyerarşiye inanan tarafken; aşırı sağ, belli kişilerin ayrıcalıklı olduğuna ve üstünlüğüne inanır. Bu kısma katılmıyorum. Fırsat eşitliği esas olmalıdır.

Buradaki ayrışmalar toplum düzeyinde feminizmde dahi parçalanmalara yol açtı. Örneğin translar kadınların altında görülür oldu. Tabii bizi ilgilendiren daha çok erkekler diyebiliriz.

Redpill Cephesi

Öncelikle redpill’in de başladığı konuma göre radikalleştiğini söyleyebiliriz. Daha doğrusu maskülenite krizi ile birlikte uçlarda yorumlanmaya başlandı diyebiliriz. Örneğin redpill, kadınlar evrim boyunca bulabildikleri en iyi erkekle olur bilgisini verirken; “kadınlar sizi her zaman aldatır, %1 içerisinde değilseniz hayat bitti, bütün kadınlar acımasızdır” şekline dönüştürülüyor.

Buradaki kutuplaşmalar yüzünden içeriğini bilmeden Redpill’in bilimsel olmadığını ya da safsata olduğunu söyleyenler de türedi. Temelde redpill; evrimsel psikoloji, ilişkilerin sosyolojisi ve ilgili istatistikleri toplayarak bunları “kadın erkek ilişki dinamiği” başlığı altında basitleştiren bir akımdır. Karşı çıkıyorsanız bu alanlara çıkmış olursunuz. Uyumsuz bir şey bulmanız da mümkün değildir. En azından şimdiye kadar bana tersi bir makale/istatistik sunabilen olmadı. Daha çok zihinlerinde oluşan bir değirmene karşı savaş açıyorlar diyebilirim. Kaldı ki psikoloji, sosyoloji, felsefe hiçbiri hard-science değildir, hepsi soft-science’dır ve yoruma göre değişen anlamlar kazanırlar. Bu nedenle redpill bilim değil, eee? Bilişsel psikoloji bilimdir diyemezsiniz. Şunu da belirtmek gerekir, bu iş bir yerde felsefi düzeydedir. Doğru temellendirildiğinde bir noktada “ya katılırsın ya da katılmazsın.” Maalesef günümüzde yanlış temellendiren birçok kişi var.

Bu radikalleşmelerde siyah hap bir diğer uç ve genellikle kırmızı hap ile karıştırılıyor. Kadınlar robottur (femoid), sadece en iyi genetikli erkekle olurlar, onun harici bitti diyen bir incel güruhu var. Bu kişiler gerçekten öfkeli ve maalesef redpill’den bu tarafa geçen de çok kişi var. Görüşlerini ise hala redpill olarak satıyorlar. Bir diğer problem de önceki yazıda anlattığımız gibi redpill’in kesin tavsiyeler vermemesidir. Yani “şunu yaparsan, bu olur” demez. Zaten deseydi buna ideoloji diyebilirdik.

İnsanlar %100 Rasyonel Değildir.

Hangi tarafta olursanız olun mankafa olabilirsiniz. Maalesef redpill’i de öğrenip maskülenim diye ortada dolaşan bana bile küfürler savuran bir güruh var. Birinin bir şeyi takip ediyor olması o kişinin %100 anladığı anlamına gelmez çünkü insanlar rasyonel değildir! Bu maalesef kırmızı hapta da satılan bir bilgi. “O kırmızı hap lenslerini giyince bir daha eskisi gibi olamayacaksın!” Eğer sıfırdan öğrenseydin doğruydu ama onca yıl toplumsal etkiye maruz kaldıktan sonra bunların değişmesi zaman alır ve bu süreçte eski öğrendiklerinle yaşamaya devam edersin. Bu gelişim ve uyum süreci yavaş gerçekleşmezse Carl Rogers’ın bahsettiği gerçek ve ideal benlik arasında uçurum olur.

Maskülenite Reddi

Bunların toplumsal öğrenilmişlikler olduğu sanırım 30 senedir sosyolojide post-modernizm altında satılıyor. Tabii karşı birçok akım var. Realiteye baktığımızda maskülenite toplumun sizden bekledikleri yanında biyolojik de bir süreçtir. Testosteronla ilgilidir. Erkekler dışa dönüktür, daha girişken, cesur, şiddete eğilimli ve risk göze alabilir niteliktedir çünkü tarih boyunca savaşmış, ölmüş, sağlamış, korumuş ve savunmuştur. Bu hem zihinsel hem fiziksel olarak erkekliği yapılandırmıştır. İşte buna maskülenite diyoruz.

Günümüze testosteronun da dramatik azalmasıyla cinsler birbirine yaklaşmıştır. Buna rağmen toplumsal cinsiyet eşitliğinin yüksek olduğu Kuzey’de kadınlar daha feminen (öğretmenlik, hemşirelik vs) işlere yöneilirken, erkekler daha maskülen işlere yönelmektedir. Yeni doğan kız çocukları bebeklerle oynamaktadır. Yapılan araştırmalarda insan yüzlerini erkeklere göre daha rahat tanıdıkları görülmektedir. Bunlar duygular konusunda daha iyi olduklarını ispatlar.

Feminazilerin, toksik-maskülenciler, feminen ve maskülen/feminen rolleri reddedenlerin en büyük hatası her zaman erkek veya kadını %100 rasyonel-mantıklı varlıklar olarak kabul etmektir. Yani biyolojiyi tamamen reddetmektir. Oysaki kişilikten, IQ’a kadar her şeyi yüksek oranda biyoloji belirler. Her şeyin toplumsal temelde olduğu hatalıdır ve buna inanırlarken bile “toplum olmasaydı aslında kadın ve erkek arasında fark yoktu” düşüncesiyle kendilerini çürütürler. (Madem toplumda yaşıyoruz; bu, bir realitedir.)

Şöyle de denebilir: kadın ve erkek eşittir, kadın da erkek gibi düşünür. Arada fark yoktur çünkü onlar da belli haklara sahiptir düşünceleri “erkek=kadın” yapar. Erkek ve kadını duygulardan dürtülerden arındırır. Tarafları ekonomide tarif edilen “Homo Economicus” yapar. Yani cinsiyetten bağımsız olarak herkes rasyoneldir ama bu yanlıştır. Evet, böyle olsaydı ben de feminist ve toplumsal cinsiyetçi olurdum, hatta 20lerimde böyle biriydim. Olmadığını ise toplumsal eşitliğin tam sağlandığı ülkelerde yapılan birçok makaleden biliyoruz. Yine de inatla bu dayatılıyor. Karşı tarafa da saman adam safsatasıyla olmayan anlamlar yüklenen maskülen erkek örneklemleri koyuluyor. (Örnek: “erkek ağlamaz”, “maskülen erkek vurdumu oturtur.”) Sonuç olarak böyle olmadığını gördüğünüzde; rasyonel tepkilerinizin sevgilinizde/eşinizde/kadında hiç ummadığınız tepkiler oluşturduğuna şahit olduğunuzda fikriniz değişiyor. Çoğu kişi bunu ya yaşamıyor, ya kabul etmiyor ya da yaşayıp gerçeği sorguluyor. Temelde de red-pill diye anlamayanların aşağılanmaya çalıştığı akım “sadece” bunu anlatır.